4 Kasım 2013 Pazartesi

Sonsuzun varlığı üzerine beş argüman (Phys. III.1, 203b15 ff.) – Varan I

Metafizik’in orta kitapları (Ζ-Η, “Töz kitapları”) ne kadar heyecan vericiyse, Fizik’in orta kitapları da (Γ-Δ) bir o kadar öyle. Fizik’in üçüncü kitabı hareket ve sonsuz kavramlarının incelenmesine ayrılıyor. Kısaca öncesine bakalım.

Kitabın giriş bölümünde doğa nesnelerinin ne olduğunu anlamamız için önceden anlamış olmamız gereken bir dizi kavram sunulmuştu: Hareket, [1] sonsuz, yer, boşluk ve zaman. Doğayı anlamak için önce hareketi anlamamız gerekiyor çünkü doğa bir hareket ve değişim ilkesi. Bir nesnenin doğal olması ise hareket ve durağanlığın ilkesini kendisinde birincil olarak, kendisi olması itibariyle ve ilineksel olmayarak taşımasını gerektiriyordu [2]. Dahası, bütün doğa nesnelerine ait olan hareket süreyli olduğu ve sonsuz ilkin süreylide olduğundan dolayı sonsuzun da incelenmesi icap ediyordu. Hareketin ne olduğunu inceledikten ve burada tartışmayacağımız maruf hareket tanımını verdikten sonra sonsuzluğu incelemeye koyulup karmaşık bir doksografyanın ardından sonsuzun var olduğunu düşündüren aşağıdaki beş alanı listeliyor:
  1. Zamandan (çünkü sonsuz),
  2. Büyüklüklerin bölünmesinden (çünkü matematikçiler büyüklükleri sonsuzca bölüyorlar),
  3. Oluş ve bozuluşun daimi olması (çünkü “bunun tek nedeni bütün oluşan nesnelerin çıktığı sonsuz bir kaynak olmalı” deniyor),
  4. Sınırlandırılmış bir şeyin her zaman “bir şeyle” sınırlanacağı, dolayısıyla her sınırlanan bir şeyle sınırlanacaksa nihai sınır gibi bir şeyden bahsedilemeyeceği,
  5. En çok da (demek ki bu en yaygın ya da en kuvvetli argüman) düşüncemizde bir sınır yokmuş gibi görünmesi: Sayılar, büyüklükler, evrenin dışında kalan her şeyin sonsuz olduğunu düşünebiliyoruz.

Burada en son argümanın ardından gelen sorular ise bu yazının konusunu oluşturuyor. İlk önce yakından bakalım, ardından çevirelim, son olarak da tartışmaya açalım:
« ἀπείρου δ’ ὄντος τοῦ ἔξω, καὶ σῶμα ἄπειρον εἶναι δοκεῖ καὶ κόσμοι· τί γὰρ μᾶλλον τοῦ κενοῦ ἐνταῦθα ἢ ἐνταῦθα; ὥστ’ εἴπερ μοναχοῦ, καὶ πανταχοῦ εἶναι τὸν ὄγκον. ἅμα δ’ εἰ καὶ ἔστι κενὸν καὶ τόπος ἄπειρος, καὶ σῶμα εἶναι ἀναγκαῖον· ἐνδέχεσθαι γὰρ ἢ εἶναι οὐδὲν διαφέρει ἐν τοῖς ἀϊδίοις. » (203b25-30)
˂Gökyüzünün˃ dışında kalanlar sonsuz olmakla, hem sonsuz bir cisim hem de sonsuz ˂sayıda˃ dünyalar olurmuş gibi görünüyor çünkü ne diye boşluğun şurasında ˂olsun˃ da burasında ˂olmasın˃? Öyle ki şayet ˂kütle˃ tek bir yerdeyse, her yerde ˂olacak˃tır. Aynı zamanda hem boşluk hem yer sonsuzsa, cisim de zorunlu ˂olarak sonsuz olacak˃tır. Nitekim ebedî/ezelî nesnelerde ‘mümkün olmak’ ile ‘olmak’ arasında bir fark bulunmaz.”
Arasını açıklayıcı olmak için doldurduğumuz üçgen ayraçları (“şevron” deniyormuş bunlara) kaldırdığımız zaman ortaya çıkan büyük ünlü uyumu ve sessiz yumuşaması ihlalleri için özür dileyerek başladıktan sonra, oldukça hızlı geçen argümanları biraz açmaya çalışalım. Deneme amaçlı olarak cümle ilkin şu şekilde iki önermeye bölünebilir:
1a. Eğer göğün dışındakiler sonsuzsa, sonsuz bir cisim vardır.

1b. Eğer göğün dışındakiler sonsuzsa sonsuz sayıda evren vardır.
(1a) boşluğun zaten olmadığını varsayıyor, muhtemelen (1b) de öyle fakat ne dediğini anlamak bu hâliyle neredeyse imkânsız. Herhâlde şöyle denmek isteniyor: “Boşluk olmadığına ve dünya göğün bittiği yerde bittiğine göre, ve gökten ötesi sonsuzsa, bu sonsuzlukta olacak şeyin de bir dünya olması, ve bu dünya da kendi göğünün bittiği yerde biteceğine göre, vs. vs.”. O zaman aslında argümanı şu şekilde düzenlemek gerekebilir: 
  1. Dünya gökle sonlanan bir sonludur. 
  2. Boşluk yoktur. 
  3. Göğün ötesi sonsuzsa bu sonsuzluk cisimle doludur. 
  4. Dünya dışında cisim yoktur. 
  5. Dünya bittiğinde yeni bir cisim başlıyorsa bu da bir dünyanın parçasıdır. 
  6. Her dünya bittiğinde sonsuzca yeni bir cisim başlıyorsa, her yeni cisim grubu, sonsuz sayıda dünyaların parçasıdır. 
  7. Sonsuz sayıda dünya vardır.
Aslında bu hâliyle argüman kabul edilebilir gibi görünüyor, tabii boşluğun olmadığına inanırsak. Hâlbuki sonraki cümle şöyle devam ediyor: “Ne diye boşluğun şurasında olsun da burasında olmasın?”. Demek ki bu argümanın varsayımlarından bir tanesi boşluk diye bir şeyin var olduğu. Dolayısıyla bu argümanın Aristoteles’e ait olmadığını, doksografik bir itiraz olduğunu anlıyoruz. (Heyecanı kaçmasın diye başta söylemedik: Argüman büyük ihtimalle Leukippos ya da Demokritos’a ait [Mugler (1953), s. 141] ama birçok diğer Sokrates öncesi düşünüre de atfedilmiş: Miletoslu Anaksimandros, Anaksimenes ve Arkhelaos, Kolophonlu Ksenophanes, Apollonialı Diogenes, Khioslu Metrodoros, Abderalı Anaksarkhos, Elealı Zenon [Ross (1936), s. 547]…  Belki de —kim bilir— çok yaygın bir tez olduğu için bu kadar hızlı geçiliyor.)

Pekiyi boşluk varsayımı olmadan bu tezi nasıl kurtarabiliriz?

(Arkası yarın)





[1] Hareket (κίνησις) ve değişim (μεταβολή) Aristoteles tarafından çoğu zaman aynı anlamda kullanılıyor. Aynı anlamda kullanılmadığı yerlerde ise μεταβολὴ her tür değişikliğin genel adı ve dört kategoriye göre gerçekleşebiliyor: Niteliğe göre değişime başkalaşım (ἀλλοίωσις); niceliğe göre değişime artma ve azalma (αὔξησις ve μείωσις); yere göre değişime aktarılma (“yer değiştirme”, “nakil”, “intikal”, seçim size kalmış: φορά) deniliyor. Bu ilk üçü birer hareket (κίνησις). Dördüncü kategoriye göre, yani töze göre değişim ise tam anlamıyla bir hareket sayılmıyor. Bunun da adı oluş ve bozuluş (γένεσις ve φθορά) ki bildiğiniz gibi aynı adı taşıyan kitapta inceleniyor. Burada değişim kapsadığı kavramlar açısından daha genel. Fakat hareket ise ilgili olduğu nesneler açısından daha genel çünkü ayüstünde oluş ve bozuluşa tabi olmadığı hâlde hareket eden gök cisimleri mevcut. Daha fazla şeye ortak olduğu için hareket, bir anlamda değişimden daha temel, bu yüzden de daha önce ele alınıyor.

[2] Phys. II.1, 192b20-23: « ὡς οὔσης τῆς φύσεως ἀρχῆς τινὸς καὶ αἰτίας τοῦ κινεῖσθαι καὶ ἠρεμεῖν ἐν ᾧ ὑπάρχει πρώτως καθ’ αὑτὸ καὶ μὴ κατὰ συμβεβηκός ». Pekiyi burada acaba πρώτως’un ne işi var?” diye soracak olursanız (umarım sormuşsunuzdur) cevaplar sırayla Simplikios’tan geliyor: Bir yatağın aşağı gitmesi (bu çağdaş fizikte “yerçekimine tabi olması” anlamına gelmekle birlikte Aristoteles için “dünyanın merkezine seyahat” temayülünde olması anlamına geliyor), birincil olarak yatağa değil, ahşaba (çünkü ağırlıklı olarak topraksı bir malzeme) ait. Aynı şekilde daha soyut bir örnek almak gerekirse: Bir ikizkenar üçgenin iç açılarının toplamının iki doğruya eşit olması kendisi itibariyle (καθ’ αὑτό) ise de birincil (πρώτως) değildir çünkü üçgen (kavramının) vasıtasıyla doğru bir önermedir (οὐ μέντοι πρώτῳ τῷ ἰσοσκελεῖ τὸ δυσὶν ὀρθαῖς ἴσας ἔχειν ὑπάρχει, ἀλλὰ διὰ μέσου τοῦ τριγώνου, Simpl. In Phys., ad 192b15 ff.). Nitekim kıyastan ikizkenar ibaresini çıkardığımızda hâlâ doğru. Dolayısıyla bütün πρώτως ait özellikler καθ’ αὑτὸ olmasına rağmen bütün καθ’ αὐτὸ özellikler πρώτως değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder